Hapishane Nasıl Korunur?

Cezaevi ya da hapishane, hüküm giymiş kişilerin cezalarını çekmesi için hapsedildikleri yerler. Türkçede zindan ve mahpushane sözcükleri de zaman zaman -özellikle eski metinlerde- aynı anlamda kullanılır. Tutukluların, hükümlülerden ayrı olarak tutulduğu yere ise tutukevi denir.

Cezaevinde geçirilen süre suçun ağırlığına göre değişir. Çok ağır suçlarda suçlu ömür boyu hapsedilebilir. Yaşı küçük olan suçluların koyuldukları yerlere ıslahevi denir. Gözetim cezası alanlar da cezaevine koyulmazlar ama belirli bir süreyi özgürlükleri kısıtlanmış olarak geçirirler.

Tarihçe

İnsanların cezalandırılma amacıyla kapalı bir yere koyulmaları eski bir uygulamadır. Modern anlamdaki ilk hapishanenin 1595 yılında Amsterdam’da kurulduğu kabul edilmektedir. Bu kurumun oluşmasının nedeni 1588 yılında bir hırsızın olağan cezası olan idam cezasına değil, devlet tarafından eğitilip iyileştirmesine karar verilmesine dayanmaktadır. Fakat cezalandırmanın amacındaki değişikliğin, özgürlüğü bağlayıcı cezalara dönüşümünün ilk örneğinin İngiltere’de gerçekleştiği de söylenmektedir. Bridewell Şatosunda 1555 yılında bir çalışma evi inşa edilerek, toplum için olumsuzluk yaratan kişiler burada çalıştırılıp, kişilerin topluma uyumu sağlanmaya çalışılmıştır. Fakat burasının daha çok çalışma evi olduğu bilinmektedir.[3][4] Londra’daki Londra Kulesi, Paris’teki Bastille kalesi, İstanbul’daki Yedikule zindanı da bu tür yerlerdi. Ama buralara sıradan suçlular değil, siyasal tutuklular kapatılırdı. 1622’de bir yeniçeri ayaklanmasıyla tahttan indirilen Osmanlı Padişahı Genç Osman Yedikule’ye kapatılmış ve burada öldürülmüştür.

Eski cezaevleri

Batı dünyasında 19. yüzyılın ortalarından önce birçok suçun cezası ölümdü. Bazı suçlular cezalarını sömürgelerdeki kamplarda çekerlerdi. Cezaevlerinde, yargılanmayı, ceza kamplarına gönderilmeyi ya da ölümü bekleyen suçlular tutulurdu. İlk cezaevleri olarak da genellikle kale burçları kullanıldı. 1166’da İngiltere’de II. Henry’nin buyruğuyla yapılan cezaevleri yargılanmayı bekleyen tutuklular içindi.

Avrupa’da bugünkü anlamda ilk cezaevi 16. yüzyılda Hollanda’da açıldı. 18. ve 19. yüzyıllarda cezaevi yapımı yaygınlaştı ve yeni düzenlemeler getirildi. Bazı cezaevlerinde tutuklular sürekli olarak birbirinden ayrı tutuluyordu. Bazı cezaevlerinde tutukluların birlikte çalışmalarına izin veriliyor, ama konuşmaları yasaklanıyordu. Geceleri de ayrı hücrelerde yatırılıyorlardı. Hücrede tek başına tutulan hükümlüler ise, ancak ziyaretçisiyle ve cezaevi görevlileriyle görüşebiliyordu. 1900’lere gelindiğinde hücre cezası, yalnızca bir disiplin önlemi olarak kullanılmaya başlandı.

Günümüzde cezaevlerinin tutukluları insanca koşullarda barındırması ve dışarı çıktıklarında dürüst bir yaşam sürmek için hazırlaması amaçlanır.

Günümüzde cezaevleri

Hükümlüler, durumlarına ve cezalarına uygun olarak farklı tipteki cezaevlerine kapatılırlar. Ağır suç işlemiş kişiler çok sıkı güvenlik önlemlerinin bulunduğu cezaevlerine koyulurlar. Akli durumu cezalandırılmasına uygun olmayan ya da ceza verildikten sonra özel tedavi görmesi gereken suçlular, bir psikiyatri kliniğinde ya da özel bir hastanede yatırılır. Açık cezaevleri tutuklulara aşırı kısıtlama getirmeyen cezaevleridir. Bu tür cezaevlerinde tutuklulara, hapisten çıktıktan sonraki yaşama hazırlayıcı bir eğitim verilir. Bazı cezaevlerinde tutukluların belirli beceriler kazanacağı atölyeler, eğitim olanağı sağlayan kütüphaneler vardır.

Günümüz cezaevi yönetmeliklerinde koşullu salıverme ve cezanın belli oranda indirilmesi yer alır. Koşullu salıverme, tutuklunun iyi davranışı nedeniyle cezanın bir bölümünün uygulanmaması anlamına gelir. Böylece, iyi davranış gösteren bir tutuklu, örneğin beş yıl hüküm giymişse, yalnızca üç yıl hapis yatarak çıkabilir. Tutuklu düzenli aralarla bir gözetimciye rapor vermek ve bazı koşullara uymak kaydıyla erken salıverilir. Bu koşullara uymayan tutuklu yeniden cezaevine koyulacağı gibi ek ceza da olabilir

Roll dergisi (mayıs 2001 sayısında) günümüz hapishaneleri ile ilgili şunları yayınlamıştır:

“70’li yılların başında Hamburg Üniversitesi Psikoloji Fakültesi’nde bu konuda deneyler gerçekleştirildi. Önce ışık ve ses yalıtımı olan, gündüzün ve gecenin fark edilemediği odalar yapıldı. Dışarıdan hiçbir etkinin girmediği bu odalara deney amacıyla insanlar kondu. Bu insanların bir bölümü Alman askerleriydi. Deneylerin sonuçları, bilim adamlarınca değerlendirildi: İnsanların dayanma sınırı nedir? Ne zaman ağlamaya başlıyorlar? Ne zaman yalvarıyorlar?… Sonuçta, deneyde insanların kişiliklerini kaybettikleri ve dışarıdan yeni kişiliklerin empoze edilmesinin mümkün olduğu ortaya çıkarıldı…”

Ünlü Postmodernist yazar Michel Foucault’un geçmişten geleceğe hapishaneler üzerinde yapığı gözlemlerinden oluşan Hapishanenin Doğuşu adlı kitabı, tüm dünyada büyük yankı bulmuş ve geniş çaplı tartışmalara yol açmıştır.

Türkiye’deki cezaevleri

Türkiye’de de tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi iki çeşit cezaevi bulunmaktadır: tutuklu ve hükümlü cezaevi. Ancak birçok cezaevinde tutuklu ve hükümlüler bir arada barındırılmaktadır. Bu cezaevleri genel olarak üç tipte bulunur: açık, yarı-açık ve kapalı cezaevleri. Günümüzde yarı açık cezaevi uygulamasına son verilmiştir. Kapalı cezaevleri ile yüksek güvenlikli cezaevleri arasında fark bulunur. Yüksek güvenlikli F tipi kapalı cezaevleri, tüm tretman programlarının uygulanabilmesi için uygun mekânlara sahip, mevzuatı gereğince sadece tehlikeli hükümlü ve tutuklu statüsündeki kişilerin barındırılabileceği, fizikî yapısı, elektrik ve elektronik güvenlik sistemleri ile yönetim planı bakımından güvenliği tehdit eden unsurları en aza indirilmiş içten ve dıştan koruma görevlileri ile firara karşı engelleri bulunan ve oda sistemine göre inşa edilmiş ceza infaz kurumlarıdır. Kurum özelliği ve güvenliği nedeniyle, proje aşamasında 24 saat kesintisiz ısınma, aydınlanma ve su verebilecek kapasitede kalorifer (fuel-oil), elektrik, jeneratör ve asıl su tesisatı ile donatılmıştır. Zemin tünel kazma girişimini engelleyici, yeterli miktarda hasır demirli betonla sağlamlaştırılmıştır. Kanalizasyon boruları firarı engelleyecek ebatlarda döşenmiş, rögarlar ile kontrol imkânı sağlanmış, çevreyi koruma amacı güdülerek arıtma tesisleri kurulmuştur. Bazı cezaevlerinde kadınlar ve çocuklar için ayrı bloklar bulunurken bazı cezaevleri yalnız kadınlar ve çocuklar içindir. Ayrıca geçmişte ıslahevi olarak adlandırılan çocuk eğitimevleri de günümüz ceza infaz kurumları içerisinde yer almaktadır.

Türkiye’deki cezaevlerinin Tarihi

Osmanlı Devleti’nde cezaevlerine zindan denirdi. Zindan olarak karanlık, havasız ve nemli kale kuleleri kullanılırdı. Burada hükümlülerin gereksinimlerini genellikle iyiliksever kişiler karşılardı. İlk kez cezaevi olarak 1831’de İstanbul’da Sultanahmet’te Hapishane-i Umumi (Genel Cezaevi) kuruldu. 1858’de yürürlüğe giren yeni bir yasayla suçlar ve cezalar sınıflandırıldı. Bu yasada özgürlüğü bağlayıcı ceza olarak iki ağır ceza vardı: kürek cezası ve kalebentlik. Kürek cezasına çarptırılan suçlular eskiden gemilerde kürek çekerek cezalarını tamamlarlardı. Daha sonra “kürek cezası” deyimi yalnızca “ağır ceza” anlamında kullanıldı. Kalebentlik ise, hapsedilen kişinin bir kalenin içinde çektiği cezaydı. Hafif cezalarda ise, hüküm giyilen süre normal cezaevlerinde geçiriliyordu.

1926’da çıkan Türk Ceza Kanunu’yla suçlar ikiye ayrıldı: cürümlüler ve kabahatliler. Ağır suçlulara cürümlüler, hafif suçlulara kabahatliler dendi. 1929’da cezaevleri Adalet Bakanlığı’na bağlandı. Günümüzde cezaevleri niteliklerine göre ikiye ayrılır: Kapalı ve açık cezaevleri. Kapalı cezaevleri de yapı tipine ve barındıracağı hükümlü sayısına göre A tipi, B tipi, F tipi gibi birkaç türe ayrılır. Türkiye’de son dönemde hücre sistemine dayanan F tipi cezaevlerine bir yönelme olmuştur. F tipi cezaevlerinin koşullarını protesto etmek amacıyla yapılan açlık grevlerinde 100’den çok kişi yaşamını yitirmiştir. İlk L tipi hapishane, aralık 2005’te, Sakarya’nın Ferizli ilçesinde açıldı.

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir